Tiramisu Tarifi
Malzemeler ;
Malzemeler ;
- 1 adet hazır pandispanya keki
Muhallebesi için ;
- 2.5 su bardağı süt
- 3 yemek kaşığı toz şeker (tepeleme dolu)
- 3 yemek kaşığı un (tepeleme dolu)
- 1 adet yumurta
- 200 gram labne peyniri (1 paket)
Islatması için ;
- 1/2 su bardağı sıcak su
- 3’ü bir arada hazır kahve
Üzeri için ;
- kakao
Hazırlanışı
Öncelikle muhallebi için şeker, un, süt ve yumurta çırpılarak ocakta kaynayıncaya kadar karıştırılarak pişirilir. Kaynadıktan sonra altı kapatılarak ılımaya bırakılır. 15dk kadar bekleyip ılındıktan sonra labne peyniri ilave edilip mikser ile pürüzsüz hale gelene kadar çırpılır. Diğer taraftan sıcak su içinde hazır kahve çözdürülerek hazırlanır ve hafif soğuması beklenir. Servis tabağına pandispanya kekinin bir katı yerleştirilerek kahvenin yarısı ile ıslatılır. Üzerine kremanın yarısı ilave edilip kalan kahve ile üst kat da ıslatıldıktan sonra ikinci kat kapatılır. Kalan krema da dökülerek pastanın üzeri ve kenarları güzelce kapatılır. Son olarak pastanın üzerine süzgeç yardımı ile kakao serpilir. Buzdolabında birkaç saat dinlendirildikten sonra dilimlenerek servis edilir.
Yazımızın başlığında da dediğimiz gibi WhatsApp, bir Chrome eklentisi olarak gelse eminiz bir çok kişinin hoşuna giderdi.
Akıllı telefonların vazgeçilmez uygulamalarından WhatsApp, söylentilere göre bir Chrome eklentisi olarak masaüstü bilgisayarlarda da kullanılabilecek.
Bu durum, Line ve Viber gibi popüler mesajlaşma uygulamalarının hoşuna gitmeyecek olsa da WhatsApp’ın direkt olarak zirveye oynadığının ve zirveyi bırakmayacağının kanıtı bizce.
Umarız söylentiler biran önce gerçeğe dönüşür ve WhatsApp’ı bir Chrome eklentisi olarak kullanabiliriz.
Kaynak : Teknolojio
Kaynak : Teknolojio
Bu olay benim kardeşimin başına geldi.
Bir kurumda stajyer olarak çalışıyordu. Kurum bir bankaya hesap açmalarını söyledi. Maaşları oradan alacaklardı. Hesap açtılar. Sonra maaşlar yatmaya başladı.
Sonra 3 ay geçti staj süresi bitti. Fakat banka son maaştan 36 lira hesap işletim ücreti aldı.
Aslında bu parayı almaması gerekiyordu.
Kardeşim sikayetvar.com'a şikayet bıraktı. Ordaki şikayetlerin hepsine de yorum yazdı.
Banka bu sabah aradı.
Parayı hesaba hesaba yatırmışlardı.
Sonra başka bir bankanın kestiği 5 lira için aynı yola başvurduğunu anlattı. Banka aramış ve öğrenci belgesi getir iade edelim demiş.
Ben hesap işletim ücreti almayan bir bankayla çalışıyorum. Banka hem paramı işletip para kazanacak hem de bana haraç keser gibi işletim ücreti kesecek. Bu bana çok ters geliyor.
Eğer hesap işletim ücretini almak istiyorsanız sikayetvar.com'a yazın.
Gerçekten etkili oluyor.
Başıma gelmiş en gıcık problemlerden biri olanChrome’daki Türkçe karakter sorunununihayet çözmüş bulunmaktayım. Google’da yaptığım aramalar, bulduğum sonuçlar, çevremdeki kişilerin tavsiyeleri vs vs hiçbir şekilde bu sorunu çözememiştim. Forumlarda açtığım konularda da sıkıntımı dile getirmiştim, sağolsunlar bazı tavsiyelerde bulundular ama sorunu hala çözebilmiş değildim. Nihayet deneme yanılma yöntemiyle sorunu çözdüm ve aynı sorunu yaşayan kişilere bir çözüm olması amacıyla blogumda paylaşmak istedim.
Chrome’da yaşadığım Türkçe Karakter Problemi‘nin Chrome ile alakası olduğunu düşünüyordum. Çünkü ne Windows ortamında ne de diğer tarayıcılarda böyle bir sorun yaşamamıştım. Chrome’u açtığımda belli başlı sitelerde aşağıdaki gibi bir görüntü oluşuyordu.
“Ğ” harflerinin Apple simgesine dönüştüğü, diğer türkçe karakterlerinin de saçmaladığı bu problem’i araştırırken bulduğum sonuçlarda şu tavsiyeler vardı.
- Chrome’un sağ üst tarafındaki ayarlar sekmesinden sırasıyla Araçlar > Kodlamamenüsünden, Türkçe (bazıları UTF-8 olmasını tavsiye etti) olarak ayarlamak,
- Yine sağ üstteki ayarlar sekmesinden sırasıyla Ayarlar > Gelişmiş ayarları göster > Dil ve giriş ayarları işlemlerini uygulayarak Türkçe dilini aktif hale getirmek,
- Windows’un dil ayarlarına girerek görüntüleme dilini Türkçe olarak ayarlamak.
Bu 3 çözüm yollarından hepsini denedim ama olmadı. (Sorun yaşayanlar yine de üstteki maddeleri uygulayabilirler). Google’ın destek sayfalarını hatmettim ancak yine olmadı. Her neyse, daha sonra Windows 8.1′e geçiş yaptım (aynı zamanda bilgisayarı formatladım) ama bir baktım aynı problem yine var. Daha sonra yaşadığım bu Türkçe karakter probleminin Windows’a yüklediğim font paketlerinden kaynaklandığını farkettim. Sorunun kaynağı şu ki; daha önce Windows 7′ye yüklediğim font paketlerini yedekleyip Windows 8.1′e geçtiğim zaman yedeklediğim bu fontları tekrar geri yüklemiştim (C:\Windows\Fonts klasörüne). Sonradan bunları kaldırıp aynı işletim sistemine sahip başka bir bilgisayardan orjinal Windows Font klasörünü alarak kendi klasörümle değiştirdim. Ve sonuç: Başarılı :) Ancak manuel olarak kendi yüklediğim font sayısı biraz fazla olduğu için hangi fontun bu probleme sebep olduğunu bilmiyorum. Fontları yüklerken sistem fontlarından birini değiştirmiş de olabilirim. Ancak yine de sorunu çözdüğüm için mutluyum :)
Ünlü rock starların çoğu lanetli 27 olarak bilinen 27 yaşında hayata gözlerini yumdu. Bir kısmı için de biz daha şanslıydık daha fazla dinleme fırsatı yakaladık. Aslında Rock ve Blues müzik hayranıysanız bu ünlü yıldızlar kaç yaşında ölmüş olurlarsa olsunlar hayatta çok erken veda ettiklerini de düşünüyorsunuzdur.
Peki bu yıldızlar bugün yaşıyor olsalardı nasıl görünüyor olurlardı hiç merak ettiniz mi? Sachs Media Group ve Phojoe beraber çalışarak eski fotoğraflar üzerinden bazı çalışmalar yaptı ve ünlü sanatçıların bugün nasıl görünebileceklerine dair birkaç çalışma hazırladı.
Nirvana’nın gitaristi ve solisti Kurt Cobain 1994 yılında 27 yaşında hayatını kaybetti
Rock&Roll’un efsanevi ismi Elvis Presley 1977 yılında 42 yaşında hayatını kaybetti
The Beach Boys’un davulcusu Dennis Wilson 1983 yılında 39 yaşında hayatını kaybetti
Rock ve Blues solisti Janis Joplin 1970 yılında 27 yaşında hayatını kaybetti
The Who’nun davulcusu Keith Moon 1978 yılında 32 yaşında hayatını kaybetti
Ünlü reggae sanatçısı Bob Marley, 1981 yılında 36 yaşında hayatını kaybetti
The Doors’un solisti Jim Morrison 1971 yılında 27 yaşında hayatını kaybetti
Tüm zamanların en iyi gitaristi olarak bilinen Jimi Hendrix 1970 yılında 27 yaşında hayatını kaybetti
The Carpenter grubunun davulcusu ve solisti olan Karen Carpenter 1983 yılında 32 yaşında hayatını kaybetti
The Mamas and The Papas’ın solisti “Mama” Cass Elliot 1974 yılında 33 yaşında hayatını kaybetti
The Beatles’ın Kurucusu John Lennon 1980 yılında 40 yaşında hayatını kaybetti
Rock&Roll’un ilk zamanlarının ünlü solisti Bobby Darin 1973 yılında 37 yaşında hayatını kaybetti
Kaynak: listelist
Halıdaki sigara yanıklarından kurtulmak için ne yapılmalı ?
Yanık yerler üzerinde zımpara kadidi ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
Halıda sakız lekesi nasıl çıkar ?
Üzerinde buz torbası gezdirin.
Nemli halınızda iz çıkamaması için neler yapılmalı ?
Yeni yıkanmış nemli halınızın üzerine mobilyalarınızı koymadan önce ayaklarının altına biraz alüminyum folyo koyun. Böylece izlerin çıkmasına engel olacaksınız.
Balık : Gözleri parlak ve canlı, solungaçları pembe veya kırmızı olan balık tazedir.
Balığı temizlemeye başlamadan önce sirke serpmeniz yüzgeçlerinin daha kolay temizlenmesini sağlayacaktır. Balık temizlenip yıkadıktan sonra iyice kurulanmalıdır. Böylece balık, un ve yumurtaya daha iyi bulanacaktır.
Kızartmadan önce sütün içine batırılıp unlanan balık çıtır çıtır kızaracaktır. Balığın yeterince pişip pişmediğini anlamak için kılçığın etten kolay ayrılıp ayrılmadığına bakın, eğer kılçık kolayca ayrılıyorsa balık tam kıvamında pişmiş demektir.
Balığı temizlemeye başlamadan önce sirke serpmeniz yüzgeçlerinin daha kolay temizlenmesini sağlayacaktır. Balık temizlenip yıkadıktan sonra iyice kurulanmalıdır. Böylece balık, un ve yumurtaya daha iyi bulanacaktır.
Kızartmadan önce sütün içine batırılıp unlanan balık çıtır çıtır kızaracaktır. Balığın yeterince pişip pişmediğini anlamak için kılçığın etten kolay ayrılıp ayrılmadığına bakın, eğer kılçık kolayca ayrılıyorsa balık tam kıvamında pişmiş demektir.
- Balık Izgara : Yıkadıktan sonra iyice kurutulan balığın üzerine zeytinyağı sürülüp birkaç dakika beklettikten sonra kızgın ızgaraya konduğunda istediğiniz lezzeti yakalamış olacaksınız.
- Balık Elinizden Kayıyor ve Kokusu Çıkmıyorsa : Balığı hazırlamaya başlamadan önce ellerinizi su ile nemlendirin ve tuz bulayın böylece balığı hazırlarken elinizden kaymayacak ve kokusu daha kolay çıkacaktır.
NOT: İşinize yaradıysa yorum yapmaktan çekinmeyin arkadaşlar :)
Reçel: Öncelikle meyveleri bol suda yıkadıktan sonra iyice durulamalısınız. Reçeliniz kaynarken tahta kaşıkla karıştırın ve reçeller için en önemli sorun olan şekerlenmeyi önlemek için limon tuzu yerine limon suyu kullanın. Reçelinizi kavanozlara aldığınızda iyice soğumadan ve üzerindeki hava kabarcıklarını kâğıt havlu yardımı ile almadan kesinlikle ağızlarını kapatmayınız. Reçellerinizi serin ve ışık görmeyen bir yerde sakladığınızda hem kullanım ömrü uzayacak hem de daha sağlıklı olacaktır.
Reçeliniz şekerlendiyse biraz su koyarak tekrar kaynatabilirsiniz. Şekerlenmiş bir reçeli kabıyla birlikte sıcak suyun içine koyarak da şekerlenmeyi giderebilirsiniz. Eğer şekerlenme çok ise bir kilo reçele bir çay bardağı su ve bir çorba kaşığı alkol ekleyip bir taşım kaynatmanız yeterli olacaktır.
- AYVA REÇELİ : Ayvaları önceden pişirdiğiniz takdirde suyu pelte gibi ve ayvaları da yumuşacık olacaktır. Şekerini ayvalar yumuşadıktan sonra ekleyin ve kısık ateşte iki saat pişirin.
- Reçel veya marmelat tarzı yiyecekleri pişirirken tencerenin üzerinde beliren köpük, limon suyunu ekledikten sonra bir defa da ve hafifçe alınmalıdır.
NOT: Sık sık köpük alınmamalıdır.
BEĞENDİYSENİZ YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN
Bir hekimin ( doktor) oğlu olan Hipokrat, belirli bir tarihten beri tıp ilminin babası sayılmakta, böylece anılmaktadır. Tıp fakültelerini bitirip, meslek hayatına atılacak olan doktorların, 'meslek hayatında belirli kurallara uyacaklarına, bundan şaşmayacaklarına, insan hayatını her şeyden üstün tutacaklarına' ilişkin yeminleri bile 'Hipokrat Yemini' diye tanımlanır.
Hipokrat M.Ö 460 yılında, Ege'deki Kos Adası'nda doğmuştu. Eski Yunanlıların, insan vücudunun parçalanarak bilimsel inceleme ve çalışmalara konu olmasına, yani 'teşrih' ilmine kötü gözle bakmalarına rağmen, Hipokrat anatomi çalışmalarını o çağa göre hayli yüksek bir düzeye ulaştırmıştı. Yardımcılarının da elbirliğiyle, devri için gerçekten şaşırtıcı sayılabilecek yargılara, sonuçlara varmıştı.
Her şeyden önce, hastalıklara ilişkin batıl inançlara karşı çıktı. İnsan vücudundaki hastalıkların tabiat kanunlarıyla ilişkilerini belirtti. Ona göre, hastalıkların tabiat kanunlarıyla ilişkilerini belirtti. Ona göre, hastalıkların nedeni iki grupta sınıflandırılabilirdi:
- Mevsim ve iklimle ilgili nedenler
- Kişisel(besin sisteminin düzensizliği, yetersizliği, hareketsizlik vs. gibi) nedenler
Hipokrat, her şeyden evvel düzenli beslenmeye önem veriyordu. Bu bakımdan sıkı , eksiksiz bir düzenin uygulanmasının şart olduğu inancındaydı. İlaçlardan ve kan alınmasından ziyade, beslenme konusunda duruyordu. Fakat gerçekten etkili ve yararlı ilaçlar hazırlamaktan da geri kalmamıştı.
Bilindiği kadarıyla, tıp öğrenimini babasından sağlamıştı. Ünlü Demokritus'dan da felsefe dersleri almıştı. Bir süre gezip dolaştıktan sonra, doğduğu yer olan Kos Adası'na dönüp yerleşti. Denemelerini, çalışmalarını orada sürdürdü.
Hipokrat hakkında en güvenilir bilgi kaynakları, iki çağdaşının ( Eflatun ve Aristo) yazılı belgeleriyle, Hipokrat Külliyatı'dır. Söz konusu külliyat, bizzat Hipokrat'ın, çalışmalarıyla, üzerine eğildiği konularla ilgili olarak kaleme aldığı yazılardan meydana gelmiştir. Bu koleksiyonun en ilginç bölümlerinden biri ' Baştaki Yaralar Üzerine ' adını taşır. Hipokrat'ın bu bölümde anlattığı bazı ameliyatlar, bugün beyin cerrahisi alanındaki uygulamalardan pek farklı değildir.
Hipokrat'ın ölüm tarihi de kesinlikle bilinmeyip , 85 ile 110 yaş arasında öldüğü tahmin edilmektedir.
Serap atmosferde ışık ışınlarının kırılmasından doğan bir optik yanılmadır; uzaktaki bir cisme bakarken sanki bir su yüzeyinden yansıyormuş gibi, cisimle birlikte ters görüntünün oluşumudur. Çöl ya da sıcak asfalt gibi çok sıcak yüzeylere yaklaşan hava çok ısınır. Güneş ışınları da daha soğuk havadan çok sıcak havaya geçerken yansır. Bundan dolayı su yansıması gibi bir görüntü oluşur.
Suya belli bir yan açıdan bakınca, neden ayna gibi yansıma görürüz? Çünkü su farklı bir ortam olduğu için ışık oraya o açıdan giremez. Yansır ve ilerideki diğer cisimleri görürüz, ağaç,bulut gibi. Aynı fiziksel olay serapta da yaşanıyor. Işık ışınları normal ilerlerlerken yere çok yaklaştıklarında çok farklı bir ortam onları karşılıyor. Yer aşırı sıcak olduğu için yere yakın bölgeler de havaya göre aşırı ısınmış oluyor ve ışık ışınları buraya giremeden yansıyor. Biz bu olayı yalnızca su birikintilerinde gördüğümüz için yerdeki görüntüyü de su sanıyoruz. Hatta hafif esintilerle bu su birikintisi görünümlü sıcak havanın üzerinde dalgalanmalar bile belirebiliyor.
Tepenizde gördüğünüz orta büyüklükte, yaklaşık 1 kilometre çapındaki bir bulutun hacmi 4 milyar metreküptür ve içinde 1-5 milyon kilogram su vardır. Peki, nasıl oluyor da bu kadar su başımıza kovadan dökülür gibi dökülmüyor, bu kadar tonlarca ağırlık havada durabiliyor ? Gerçekten bulutlar gökyüzünün inanılmaz ve harika süsleridir.
Hiçbir bulut diğeri ile şekil ve hacim olarak aynı değildir. Çünkü oluşumlarına etki eden hava akımları, sıcaklık , basınç , havadaki toz miktarı v.b. gibi o kadar çok etken vardır ki , çok değişken olan atmosferde iki yerde bütün bu şartları eşit olarak sağlamak mümkün değildir.
Isınan yeryüzünden buharlaşan su, havadan hafif minik su buharları şeklinde doğruca gökyüzüne yükselir. Belirli bir yükseklikte basınç azaldığı, hava da soğuduğu için minik su damlacıkları haline geçerler ve bulutları oluştururlar. Başlangıçta bu damlalar o kadar küçüktür ki, çapları birkaç mikrometredir ( İnsan saçı 100 mikrometredir.) Ortalama bir yağmur damlasının oluşabilmesi için bunlardan milyonlarcasının birleşmesi gerekir.
Bulutların bu kadar ağırlığa rağmen gökyüzünde asılı kalabilmelerinin sebebi bu damlacıkların çok küçük olmalarıdır. Her ne kadar bir kilometre çapındaki bir bulutta en azından 1000 ton su varsa da bu hacimdeki hava 1 milyon tondur, yani bin kez daha ağırdır. Bu nedenle de bulutlar içerlerindeki yağmur taneleri iyice oluşup, ağırlaşıp yere düşene kadar tepemizde gezinip dururlar. Aslında yağmur yağarken, yağmur damlası oluşma işlemi devam ettiğinden bulut içindeki suyu boşaltıp bir anda kaybolmaz.
Bulutun oluşumunda başlangıçta oluşan su damlacıkları o kadar küçüktür ki; üzerlerine gelen ışıkları doğrudan yansıtırlar ve bu tip bulutlar pamuk gibi beyaz görünürler. Su damlacıkları birleşip büyüdükçe, yani kalınlaştıkça ışığı daha az yansıtırlar, bu nedenle de yağmur bulutları daha koyu, gri hatta siyaha yakın renkte görünür. Gittikçe büyüyerek ağırlaşan bu damlalar bulutun altında toplantığından, bu tip bulutların tabanları üst taraflarına nazaran daha koyu renktedirler.
Arabamızın motoru arabayı yürütecek gücü sağlarken bir yandan da ısı üretir. Motor bloğu içinde devamlı dolaşan su ile motor soğutulur. Motordan aldığı ısı ile ısınan bu suda radyatörde havanın yardımıyla soğutulur.
Kapalı bir çevrimde ve ideal ısı dengelerinde devamlı oluşan bu olayın farkına biz ancak, herhangi bir arıza durumunda soğutma olayı yetersiz kaldığında, radyatörden buharlar çıktığındai yani bilinen tabiri ile arabamız hararet yaptığında varırız.
Kışın soğuk aylarında, hava sıcaklığı sıfırın altına düşünce, arabamız kapı önünde hareketsiz halde iken bu soğutma suyu da her su gibi donabilir. Donunca genişler ve yaptığı basınçla motor bloğunu çatlatabilir. Bu olayı önlemek için suyun içine, sıfırın çok altındaki derecelerde bile donmasına mani olacak 'anti-firiz' dediğimiz sıvı ilave edilir.
Motorun soğutma suyunun içine ne oranda antifiriz konulacağını, o bölgede olabilecek en düşük hava sıcaklığı belirler. O zaman şöyle düşünülebilir. Tam emniyetli olması bakımından, soğutma suyunun yerine niçin tamamen antifiriz doldurmuyoruz ? Antifiriz oranı yüzde yüzü bulunca sıcaklık ne kadar düşerse düşsün maksimum korunma sağlanmış olmaz mı ?
Hayır,olmuyor. Mantıken ters gelebilir ama belirli orandan fazla konulan antifiriz bu sefer de tamamen ters tepki veriyor. Suya yüzde 50 oranında katılmış antifiriz -37 derecede donarken, antifirizin kendisi yani saf antifiriz -12 derecede donuyor.
Suyla karışabilen her şey onun sıfır derece olan donma noktasını düşürür. Yani donma derecesini düşürmek için suya toz şeker, şurup hatta aküdeki asit bile konulabilir. Hepsi de bir dereceye kadar aynı işlevi görür ancak hiçbiri diğer tehlikeli yan etkileri bakımından tavsiye edilmez.
İlk otomobillerde şeker ve balın antifiriz olarak kullanılmaları denendi, sonraları ise alkolde karar kılındı. Ancak bu sefer de alkolün kaynama noktası düşük olduğundan motor sıcakken sorun çıkardı. O halde ideal antifirizin donmayı önlemesi ama aynı zamanda da suyun kaynamasına sebeb olmaması gerekiyordu. Günümüzde bu amaçla 'etilen glikol' denilen renksiz kimyasal bir sıvı kullanılıyor .
Suyun içine katılan kimyasalların donmayı önleme özelliği, suyun ve buzun moleküllerinin hareketleri yavaşlar sonra da düzgün ve sabit bir pozisyona gelirler yani kristalleşirler. İşte antifirizin buradaki rolü, moleküllerinin su molekülleri ile birleşerek onların buz kristalleri oluşturmalarına mani olmaktır.
Hemoroit hastalığın da tedavisin de farklı tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Günümüz de pek çok kişi de hemoroit hastalığı bulunmaktadır. Hemoroit lazer ile tedavi yöntemleri; çoğunlukla hemoroit tedavisi farklı teknikler ile uygulanmaktadır. Bunlardan birisi de lazer ile yapılan tekniktir. Özellikle basur tedavisin de lazerli uygulama kesinlikle en başarılı olan ve en rahat uygulanan tedavi yöntemidir. Ayrıca tedavi için hiçbir şekilde önceden bir hazırlığa gerek duyulmadan lazer yöntemi ile hemoroit hastalığından kolaylıkla kurtulmanız mümkündür. Lazer ile yapılan hemoroit tedavisi öncesin de ve sonrasın da kesinlikle hiçbir şekil de kanama olmaz. Ayrıca çok düşük maliyeti olan bir tedavi yöntemidir. Lazer tedavi uygulandıktan sonra kişi hemen aynı gün içersinde işine döner. Hemoroid bandligasyonu tedavisi; hemoroit bandligasyonu tedavi yöntemin de diğer basur tedavisi sonrasın da çok daha ağrının olduğu bir yöntemdir. Çoğunlukla uygulanan hemoroit bandligasyonu yöntemin de mevcut olan iç hemoroid’in yanına konmuş olan lastik bir halka yardımı ile basur memesine akan kan tam anlamı ile kesilir ve basur memesine kan gitmediği için 2 ile 6 gün arasın da çürüyüp dökülmektedir. Özellikle basur memesi çok belirgin ölçüde küçülür ve bu gözle görülebilir. hemoroit bandligasyonu tedavisinden sonra yeniden basur oluşma imkânı daha düşüktür. Kesinlikle hastaneye yatışa gerek yoktur ve 5 ile 10 dakika içersinde işlem tamamlanır. Hiç bir şekilde bölgesel uyuşturmaya ya da narkoza ihtiyaç duyulmaz. Ayrıca kişide makat darlığına yol açmaz. Bu yöntem kesinlikle dış hemoroid tedavilerin de uygulanılmamalıdır. Hemoroid sklerotreapi tedavisi; genellikle hemoroit tedavisin de skleroterapi yöntemi hasta da mevcut olan basur memeleri enjeksiyon kullanılarak kimyasal enjekte edilerek basur memeleri tahriş edilir. Bu uygulanan ilaç sayesin de hemoroit memeleri çok daha sağlam bir yapıya dönüşümünü sağlamaktadır. Basur tedavisinde de bu yöntem ile narkoza gerek duyulmaz. Hastane de yatmaya gerek duyulmadan sadece 3 ile 5 dakika arasın da kolaylıkla uygulanan bir yöntemdir. Ayrıca bu tedavi yöntemlerinin dışın da bitkisel hemoroit tedavisini de pek çok kişi tercih etmektedir. Kaynak: www.hemoroidnasilgecer.net
Ocak 2012’den itibaren kullanıcıların ana sayfalarında reklam içerikleri yayınlayacağını açıklayan Facebook dün itibariyle nasıl gelir elde ettiklerine dair açıklayıcı bir sayfayı kullanıcılarla paylaştı.
Haber akışının olduğu ana sayfanın tepesinde dünden itibaren yer alan yönlendirmeyle ulaşabildiğiniz Facebook’taki Reklamlar Hakkında başlıklı sayfada çok basit bir şekilde Facebook reklamlarından bahsediliyor. Üç aşamada anlatılan sürece göre önce markalar reklam yaratıyorlar, ardından kimlerin görmesini istediklerini belirterek Facebook’a ödeme yapıyorlar ve son olarak hedeflenmiş kişiler Facebook reklamları ile buluşturuluyor.
Kabul edelim, üç adımlı bu açıklamayı okumak konuyla ucundan da olsa ilgilenen kişiler için aşağılanmaktan farksız olabilir.
Yine de bu sayfayı Facebook’un kendisini ifade etme şekli ve hatta savunma yolu olarak görmek gerekiyor. İlk olarak bu açıklamanın, yakında sayfalarımızda belirecek ve arkadaşlarımızın paylaşımı gibi gözükecek olan reklamlar için lüzumu gereği hazırlanan bir “açıklama” olduğu çok açık. Açıklamada ayrıca istediğimiz reklamları seçebiliyor oluşumuz da vurgulanıyor. Böylece Facebook’un karşılaşabileceğimiz ilgisiz reklam içeriği ile oluşacak negatif eleştirilerden uzak tutulması hedefleniyor.
Bununla beraber ücretsiz hizmet vermeye devam edebilmek için Facebook’un bu reklamları kullanmaya ihtiyacı olduğu savunuluyor. Açıklamaya göre Facebook’un işler halde kalabilmesi için 1 yılda tam 1 milyar dolar harcanıyor.
Son olarak sık sorulan sorular kısmında kullanıcıların kişisel bilgilerinin markalarla paylaşılmadığı belirtiliyor. Bu konu da aynı yukarıdakilerde olduğu gibi Facebook’un geçmişte başını ağrıtan ve gelecekte de karşısına çıkacak olan sorunlar arasında yer alıyor.
Facebook’un nasıl gelir elde ettiğini öğrenmek için Facebook’taki Reklamlar Hakkında sayfasını ziyaret edebilirsiniz.